Pembe Oda Cezaevi Ne Demek? “Ödül” Diye Sunulan Mahremiyetin Politikası
Açık konuşayım: “pembe oda”yı bir hak gibi anlatan dilden rahatsızım. Cezaevlerinde evli mahpusların eşleriyle mahrem görüşmesine izin veren bu uygulama, adı gibi yumuşacık bir vaadi temsil ediyor gibi görünse de özünde bir ödül rejimi. Yani devlet “iyi hal” gösterenlere, kurumun müsaitliğine göre, evlilik içi cinselliği sınırlı sürelerle “bahşediyor.” Peki bu gerçekten aile bağlarını güçlendiren bir sosyal politika mı, yoksa mahremiyeti idarenin takdirine bağlayan paternalist bir kontrol mekanizması mı?
Pembe Oda: Bir Hak mı, Bir Ödül mü?
“Pembe oda”, mevzuatta “eş görüşmesi ödülü” olarak geçiyor. Kapalı ceza infaz kurumlarındaki evli hükümlü ve tutuklulara, mahrem bir bölümde ve personelin yakın nezareti olmaksızın eş görüşmesi yaptırılabiliyor. Süre ilk görüşmede 3 saat, ilerleyen görüşmelerde kurumun fiziksel kapasitesine ve kişisel tutuma göre 24 saate kadar uzatılabiliyor. Üstelik bu görüşmeler ayda bir ile üç ayda bir arasında planlanabiliyor ve gün-saat aralığı çoğu kurumda 09:00–17:00 başlangıç penceresine bağlanmış durumda. Tüm bunlar “ödül” başlığı altında düzenleniyor.
“Ödül” Mantığının Kırılganlığı
Buradaki temel sorun, mahrem bir ihtiyacın “iyi hal”e, kurum doluluğuna, personel sayısına ve fiziki koşullara göre değişen bir lütfa dönüştürülmesi. Yönetmelik, karar verilirken idarenin imkânlarını ve doluluk oranını açıkça dikkate alıyor; yani aynı davranışı sergileyen iki mahpus, farklı cezaevlerinde bambaşka uygulamalarla karşılaşabiliyor. Mahremiyet, standart ve öngörülebilir bir hak olmaktan çıkıp coğrafyaya ve kapasiteye göre salınan bir ayrıcalığa dönüşüyor.
Provokatif Soru #1:
Eğer “aile bağlarını koruma” gerçekten amaçsa, neden uygulama eşit, düzenli ve asgari standartlara bağlanmış bir hak olarak değil de, geri alınabilir bir ödül olarak kurgulanıyor?
Güvenlik–Mahremiyet Çatışması: Kapı Dışında Kamera, İçeride Denetimsiz “Güvenlik”
Mevzuat, görüşme odasının giriş kapısının dışına kamera konulabileceğini, odanın her görüşme öncesi ve sonrası aranacağını, süre bitmeden içeri girilemeyeceğini söylüyor. Kâğıt üzerinde mahremiyet korunuyor gibi görünse de bu çerçeve, mahrem alanı kurumun sürekli gözetimi altında tutan bir düzen kuruyor. Sağlık başlığında HIV/hepatit gibi hastalıklar için bilgilendirme, tek kullanımlık malzemeler ve doğum kontrol ürünlerinin kantinden temini gibi hükümler de var; kulağa “koruyucu” gelse de mahremiyetin tıpkı güvenlik gibi bürokratik bir protokole indirgenmesi, insani deneyimi çoğu zaman steril bir forma sıkıştırıyor.
Provokatif Soru #2:
Mahremiyet “izin” ve “kayıt” arasına sıkıştığında, yaşanan şey hâlâ mahremiyet midir, yoksa gözetimin kesintili bir istisnası mı?
Evlilik Şartı ve Heteronormatif Sınırlar
“Pembe oda” yalnızca resmî nikâhlı eşler için. Kuruma gelen kişinin T.C. kimlik/pasaportuyla birlikte evliliği belgeleyen, gerekirse tercümeli ve onaylı resmi evrak sunması zorunlu. Bu, nikâhsız birliktelikleri ve Türkiye’de tanınmayan eşit evlilik biçimlerini (örneğin aynı cinsiyetten evlilikleri) peşinen dışarıda bırakıyor. Bir başka deyişle, “aileyi koruma” söylemi evliliği tek meşru çerçeve olarak dayatıyor; mahpusun gerçek hayat ilişkileriyle hukuki formaliteler arasındaki mesafe büyüdükçe mahremiyet fiilen erişilmezleşiyor.
Provokatif Soru #3:
Aile dediğimiz şey sadece nüfus kayıt örneğine mi sığar? Nikâhın olmadığı ama bağlılığın olduğu ilişkilerde mahremiyet nasıl korunacak?
Şiddet, Rıza ve “Değerlendirme” Paradoksu
Mevzuat, cinsel saldırı, cinsel istismar veya aile içi şiddet suçları söz konusu olduğunda psikososyal değerlendirmeyi zorunlu kılıyor. Ama bu hüküm, rızanın dinamik doğasını ve güç asimetrisini pratikte her zaman güvenceye almıyor. Cezaevlerinin kapalı dünyasında, aile ve toplumsal baskıların mahpus olmayan eş üzerinde kurduğu görünmez basınçları kim ölçecek? “Değerlendirme” tek başına yeterli mi? Rızayı düzenli, bağımsız ve travma bilgili bir mekanizmayla, her görüşme öncesi teyit edecek yapılar olmadan, normatif “aileyi koruma” söylemi şiddeti yeniden üretebilir.
Kurumdan Kuruma Farklılık: Standart Yoksa Adalet de Yok
Sürelerin kademeli artırılması, randevu saatlerinin belirlenmesi ve hatta ilk görüşmenin 3 saatle sınırlandırılması gibi ayrıntılar kâğıt üzerinde net görünse de pratikte kurum kapasitesi belirleyici oluyor. Aynı kampüste barındırılan eşler için dahi her iki kişi hakkında ayrı ayrı ödül kararı gerekmesi gibi bürokratik ayrıntılar, erişimi daha da zorlaştırıyor. Bir yerde ayda bir yapılabilen görüşme, başka yerde üç ayda bire sıkışabiliyor. Bu, mahremiyetin ve aile yaşamının sürekliliğini “idari takvim”e bağlayan bir eşitsizlik rejimi üretiyor.
Provokatif Soru #4:
Aynı ülke sınırları içinde mahremiyetin niteliği il ilçe değişiyorsa, bu uygulamaya gerçekten “adalet” diyebilir miyiz?
Adı “Pembe”, Yükü Gri: Dilin Kendisi Bile Sorunlu
“Pembe oda” tabiri, kamuoyunda konuyu magazinleştirip karikatürize eden bir dil üretiyor. Mahremiyet, cinsellik ve aile içi yakınlık; renkli, sevimli bir etiketin altına sıkıştırılıyor. Oysa mesele ciddi: uzun süreli hapis cezalarında duygusal yakınlık ve cinsellik, ruh sağlığı ve toplumsal uyum açısından kritik. Bunu bir “ödül” olarak değil, insan onuruyla bağlantılı bir haklar seti olarak tartışmak gerekir. Mevzuattaki “aile görüşmesi ödülü” gibi çocuklara dönük olumlu genişlemeler bile (örneğin çocuk hükümlüler için aile görüşmesi imkanı) ancak “ödül” mantığının gölgesinde yürüdüğünde sınırlı kalmaya mahkûm. ([Resmi Gazete][1])
Ne Yapmalı? Hak Temelli, Eşit ve Güvenli Bir Çerçeve
Ödül yerine hak: Mahrem görüşmeleri, iyi hal ve kurumsal kapasiteye bağlı olmayan, ulusal asgari standartlarla güvenceye alınmış bir hak olarak tanımlamak.
Erişim eşitliği: Fiziki kapasite ve personel eksikliği gerekçesiyle uygulamanın keyfileşmesini önlemek için ulusal denetim ve insan hakları odaklı izleme mekanizmalarını güçlendirmek.
Rıza ve güvenlik: Aile içi şiddet ve cinsel suç bağlamlarında, travma bilgili, bağımsız rıza değerlendirmesi ve güvenlik protokollerini standartlaştırmak; ihtiyaç halinde görüşmeyi tamamen yasaklamak yerine güvenli alternatifler tasarlamak.
Kapsayıcı dil ve kapsam: Evlilik belgesi şartını tartışmaya açmak; gerçek yaşam ilişkilerini ve mahremiyeti daha kapsayıcı yaklaşımlarla düşünmek.
Provokatif Soru #5:
Pembe oda gerçekten “aileyi” mi koruyor, yoksa evlilik üzerinden kime mahremiyet hakkı verileceğine devletin karar verdiği bir seçicilik mi üretiyor?
—
Son söz: Pembe oda cezaevi ne demek? sorusunun cevabı, tek satırlık bir “eş görüşmesi” açıklamasına sığmıyor. Bugünkü haliyle “pembe oda”, mahremiyetin ve aile hayatının kurumsal takdire bağlandığı, eşitsizlik üreten ve tartışmalı bir düzen. Sahi, sizce mahremiyet; cezanın bir parçası olarak kesilip biçilmesi gereken bir ayrıcalık mı, yoksa dokunulmaz bir insan hakkı mı? Yorumlarda buluşalım.
[1]: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/09/20210914-2.htm?utm_source=chatgpt.com “Resmî Gazete”