Nizamnamesi Kimin? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Açısından Bir Bakış
İstanbul’daki sokaklar, toplu taşıma araçları ve hatta iş yerleri… Buralar, toplumsal yapımızı anlamak ve incelemek için en gerçekçi laboratuvarlar. Herkesin kendi küçük dünyasında bir arada yaşadığı bu kalabalık şehirde, bazen unuttuğumuz ama her gün gözlerimizin önünde olan bir soruya takılıp kalıyoruz: Nizamnamesi kimin? Yani, toplumun kurallarını, normlarını ve değerlerini kimler belirliyor? Bu sorunun, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından cevabı, bize çok şey anlatıyor.
Nizamname: Toplumun Kuralları Kim Tarafından Belirleniyor?
Şehirde yürürken, bir kafede otururken veya bir toplantıda bulunurken sıkça gözlemlediğimiz şeylerden biri, toplumsal kuralların nasıl şekillendiğidir. Söz konusu nizamname, çok basit bir şekilde “kim neyi nasıl yapacak” sorusunun cevabıdır. Ancak bu “ne”lerin, “kim”lerin ve “nasıl”ların, çoğu zaman eşit bir biçimde belirlenmediğini görmemiz çok olağandır. Şehirde bir kadının gece vakti tek başına yürürken hissettiği güven eksikliği ile bir erkeğin aynı saatte yol alırken hissettiği rahatlık arasında da bu farkı hissediyoruz.
Mesela, sabah işime gitmek için otobüse bindiğimde, yolculuğum boyunca hem yaşadığım cinsiyetle hem de toplumun bana dayattığı rollerle yüzleşiyorum. Kadınlar genellikle daha sessiz ve özenli olmak zorunda hissediyorlar kendilerini. Erkekler ise daha rahat ve daha çok alan sahibi. Toplum, bu “nizamnameleri” yazarken, çoğu zaman kadınların sesini kısmayı, erkeklerin sesini ise yükseltmeyi tercih ediyor.
Toplumsal Cinsiyet ve Nizamname
Toplumsal cinsiyet, en temel anlamda bireylerin erkek ya da kadın olarak toplumda nasıl bir yer edindiğini belirleyen kurallar bütünüdür. Bir kadın olarak sokakta yalnız yürümek, bazen neredeyse cesaret isteyen bir şey olurken, erkekler genellikle daha özgürce hareket edebiliyor. Sosyal medya üzerinden yapılan yorumlar, iş yerindeki mikro saldırılar ve toplu taşımadaki davranışlar, her gün karşılaştığımız bu tür “nizamnameleri” yansıtan örneklerden sadece birkaçıdır.
Bir gün sabah saatlerinde Beyoğlu’ndan Taksim’e doğru yürürken bir grup genç kadının yanımda hızla yürüdüğünü fark ettim. Genelde kadınların daha sakin yürüdüğünü ve sürekli etrafı gözlemleyerek, güvenlikleri hakkında endişe ettiklerini görürüm. Ama bu grup, hiç endişelenmeden hızlı adımlarla yürüyorlardı. Bir an düşündüm, “Eğer bu kadınlar biraz daha rahat olabilselerdi, sanki bir yükten kurtulmuş gibi hissedebilirlerdi.” O an, toplumsal cinsiyetin, kadınların özgürlüklerini nasıl kısıtladığını fark ettim.
Çeşitlilik ve Nizamname
Toplumun kabul ettiği normlar sadece cinsiyetle sınırlı değil, etnik kimlikten, engellilik durumuna kadar pek çok faktörü içine alıyor. Geçenlerde bir arkadaşımın ofisinde, farklı etnik kökenlerden gelen birkaç kişinin, şirket içindeki statülerine bakarak gözlemde bulundum. Bir kişi, çok daha fazla söz hakkına sahipken, diğerleri genellikle kenarda duruyor ya da daha az görünür oluyor. Bütün bu mikro düzeydeki ayrımlar, bir anlamda toplumun nizamnamesinin nasıl işlediğini gözler önüne seriyor.
Toplu taşıma araçlarında engelli bireyler için ayrılmış özel koltuklara sahip olmak, çoğu zaman sadece fiziksel engelleri olanları düşünmenin ötesinde bir mesele haline geliyor. Çeşitliliği yalnızca fiziksel bir durumla sınırlı tutmak, daha geniş bir toplumsal adalet perspektifini görmemizi engelliyor. O yüzden, “nizamname kimin?” sorusu sadece cinsiyetle değil, aynı zamanda engellilik, etnik kimlik ve sosyal sınıf gibi farklı boyutlarla da ilgilidir.
Sosyal Adalet ve Nizamname
Sosyal adalet, herkesin eşit haklara sahip olması ve toplumsal fırsat eşitliğinin sağlanması anlamına gelir. Ancak, günlük hayatımızda karşılaştığımız örnekler, sosyal adaletin henüz tam anlamıyla sağlanamadığını gösteriyor.
Geçenlerde bir kafe açılışına katıldım ve orada, çalışanlar arasında hala ciddi bir gelir farkı vardı. Bazı çalışanlar müşterilere hizmet ederken güleryüzlü ve hızlı hareket ederken, bazıları sürekli bir şekilde izleniyor ve denetleniyordu. Bunu fark ettiğimde, sosyal adaletin sağlanmasında daha yapısal değişiklikler gerektiğini düşündüm. Sosyal adaletin, yalnızca dışarıdan görünenle sınırlı olmadığını, içerideki hiyerarşilerin de önemli olduğunu hatırladım.
Bir arkadaşım, “Sosyal adaletin ne kadarını gerçekten kendi hayatımda hissediyorum?” diye sormuştum. O an, hepimizin yaşadığı sosyal adaletin “kişisel” anlamda ne kadar farklılık gösterdiğini fark ettim. Örneğin, İstanbul’da yaşayan biri için ev sahibi olabilmek, büyük bir sosyal statü meselesiyken, aynı şeyi kırsalda yaşayan biri için düşündüğümüzde, bu durum farklı şekilde şekilleniyor.
Nizamnameyi Kim Yazmalı?
Toplumun yazdığı bu nizamnamede, farklı grupların sesleri daha çok duyulmalı. Kadınların, etnik azınlıkların, engellilerin ve diğer toplumsal grupların daha fazla söz hakkına sahip olduğu, gerçekten eşit bir toplumsal düzen kurmalıyız. Bu nizamnameyi yazarken, toplumun her bireyini düşünmek, hepimizin ortak hedefi olmalı. Çünkü toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet arasındaki ilişkiyi kurmak, daha adil bir dünya inşa etmenin ilk adımıdır.
Bugün sokakta gördüğümüz her küçük ayrım, aslında toplumsal nizamnamemizin bir yansımasıdır. Ancak bu yansıma, hepimizi içine alacak şekilde, daha eşit, adil ve özgür bir hale gelmelidir. Toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet kavramlarının işlediği bir dünyada, nizamnamemizi hep birlikte yeniden yazmalıyız.